ANA (Yatay) MENÜ

Sabahattin Ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sabahattin Ali etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kitap Sözlüğü > İçimizdeki Şeytan

 
Sabahattin Ali

İçimizdeki Şeytan

★★★★☆
Yazar     : Sabahattin Ali
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
1984 : İngiliz yazar George Orwell tarafından kaleme alınmış, diktatör ve baskıcı bir devlet yönetimini konu alan politik roman 
5 Mayıs : Yazın gelişi sebebiyle her yıl Mayıs ayının 5'ini 6'ya bağlayan gece kutlanan Hıdırellez bayramı kastedilmiş olabilir
Ablak : Yayvan ve dolgun yüz
Acente : Bu kuruluşun veya şubelerinin başında bulunan kimse 2)Bir kuruluşun yaptığı işi, başka bir bölgede, kazanç karşılığında onun adına yürüten daha küçük kuruluş
Acz : ~Çaresizlik
Adam sen de : Bir işin önemsenmediğini anlatmak için kullanılan söz
Addetmek : O gözle bakmak, saymak
Akis : Mec. Bir şeyin başka bir şey üzerinde yarattığı etki
Ala : İyi, pekiyi
Amut : ~Dik
Anafor : ~Karşılıksız olarak. Parasını kendi ödemeksizin, ısmarlama olan
Anası aciz : ~Yenilik yaratma konusunda yetersiz, güçsüz
Argın : Bitkin
Ark : İçinden su akıtmak için toprak kazılarak yapılan açık oluk
Asilzade : İyi tanınmış, köklü bir aileden gelen kimse. Soylu (ironi amacıyla kullanılmıştır)
Aşinalık etmek : ~İlgisini çekmeye çalışmak
Atalet kanunu : Bir cismin içinde bulunduğu hareket veya hareketsizlik durumunun sürüp gitmesi, hareketsizliğe veya hareketsizlikten harekete kendi başına geçmemesi. Süredurum
Atsız : 1905-1975 arası yaşamış, Türk tarihi araştırmaları, aşırı milliyetçiliği ve İslam eleştirileri ile bilinen yazar, şair ve öğretmen Hüseyin Nihal Atsız
Avene (Avane) : Yardımcı
Avurt : Yanağın ağız boşluğu hizasına gelen bölümü
Ayrık : Kalın ve uzun çimen benzeyen, yabani, işgalci, otsu bir bitki
Aza : Vücut parçası, organ
Bağa gözlük : Çerçevesinin deseni kaplumbağa kabuğunu andırır görünüşte olan
Baki : Öteki
Balkan Harbi : Osmanlı ile Balkan devletleri (Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ) arasında toprak paylaşımı sebebiyle çıkıp Ekim 1912-Ağustos 1913 arasında süren savaşların ilki
Barem : Devlet memurlarının maaşlarının derece ve tutarlarını düzenleyen sistem ve çizelge
Başpare : Ney enstrümanının üflenen ucuna, güçlü ve net bir ses elde etmek ve dudakların yaralanmasını önlemek için takılan parça
Beyit : Anlam bakımından birbirine bağlı iki mısradan oluşmuş şiir parçası
Beylik söz : Herkesin kullandığı, etkisi kalmamış söz
Bittabi : Doğal olarak, elbette
Bön : Aklını gereği gibi kullanamayan. Ahmak
Briyantin : Saçı parlatmak ve yatırmak için kullanılan yağ temelli, güzel kokulu bir madde
Budizm : Sidarta Gautama (Buddha - MÖ 563-483) tarafından Hindistan'da kurulup doğu Asya ülkelerine yayılmış, aşırılık, eğlence, hırs ve öfkeden arınıp alçak gönüllü, şefkatli bir hayata ve beraberinde sonsuz mutluluğa ermeyi hedefleyen, ölümden sonra yeni bedende tekrar doğulacağına inanılan bir felsefi görüş
Buhran : Bunalım
Büfe : ~Yiyecek ve içeceklerin konulduğu masa
Celp etmek : Kendi üzerine çekmek
Cenk : Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
Cereyan : Mec. Aynı eğilimde olan, aynı görüşü paylaşan kimselerin oluşturduğu hareket
Cihet : Yön
Civan : Genç ve yakışıklı
Çatkı : Alından geçirilerek başın çevresine çember gibi sarılan bağ
Çeşmi ibret : ~Ders çıkararak
Çipil : Kirpikleri dökülmüş göz
Çiroz : Kurutulmuş uskumru balığı
Çolak : Eli veya kolu sakat olan kimse
Çorap bağı : Çorap üst kısmını istenilen seviyede tutmaya yarayan lastikli bağ. Jartiyer
Darülfünun : Üniversite
Dava vekili : Avukat sayısı beşten az olan yerleşimlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı
Defterdar : Bir ilin para işlerini yöneten en üst düzeydeki görevli
Delişmen : Çılgın, delice tavırlı ve hareketleri ölçüsüz olan
Dimağ : Beyin, zihin
Dolap beygiri : Kuyudan su çekip bahçe ve bostanları (kavun, karpuz veya sebze ekilen tarla) sulamaya yarayan çarklı düzeni döndüren at, eşek veya katır
Dramaturg : Tiyatroda oyunu irdelemek, sahnelenmesine yardımcı olmak, oyuncu seçimi ve malzeme hazırlanmasında danışmanlık yapmak vs. görevleri olan kimse
Dursunbey : Balıkesir'in doğusunda yer alan, ormanları ve kerestesi ile meşhur, dağlık alanda kurulmuş bir ilçesi
Düzgün : Kadınların, teni pürüzsüz gösterip renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarı sıvı krem. Fondöten
Edip : Edebiyatla uğraşan, edebî eser veren kimse, yazar
Editions du Rocher : 1943 yılında Charles Orengo tarafından kurulmuş, edebiyat eserlerinin yanı sıra güncel olaylar ve refah ile ilgili kitaplar yayınlayan Monako merkezli yayınevi
Ekseriya : Genellikle
Enelhak : "Ben Hakk'ım", "Hak'tan gayrı değilim." anlamındaki ifade, kişinin Tanrı ile bütünleştiği, Tanrının kişide vücut bulduğu anlamına da gelir. Sözün sahibi Hallâc-ı Mansûr idam edilmiştir
Enikonu : Oldukça, iyice
Esat Mahmut : 1902-1077 arası yaşamış, gazetelerdeki polisiye olay röportajları ve çoğu sinemaya uyarlanan aşk ve serüven romanlarıyla bilinen avukat, gazeteci ve yazar
Eşraf : Bir yerin zenginleri
Ethem İzzet Benice : 1903-1967 arası yaşamış, 1940'lı yıllarda milletvekilliği de yapmış gazeteci ve yazar 
Ezgin : ~Çürümüş, çürük
Fazilet : İyilik, alçakgönüllülük, doğruluk. Erdem
Feragat : "kabadayıca feragat" ifadesinin "farklı görüşteki kişileri zorla özgür düşüncelerinden vazgeçirme" anlamında kullanıldığı kanaatindeyim
Feveran : Fışkırma, kaynama
Fevk : Üst, yukarı
Frenk gömleği : Yakası kravat takmaya uygun, çoğu uzun kollu, ceket veya yelek altına giyilen erkek gömleği
Gafil : Çevresinde olup bitenlerin farkına varmayan kimse. Aymaz
Gaflet : Çevresinde olup bitenlerin farkına varamama durumu. Aymazlık
Gaip : Görünmez âlem
Garp : Batı
Girift : ~Karmaşık, anlaşılması güç
Gömeç : Bal peteği, petek
Güfte : Müzik eserinin yazılı metni
Habbe : Su kabarcığı
Hakimane : Bilgece
Halet : Durum
Hallacı Mansur : 858-922 arası yaşamış, tanrıya inanmamakla suçlanıp idam edilmiş İran kökenli şair ve yazar
Handiyse : Neredeyse, hemen hemen
Hanende : Şarkıcı
Harcıâlem : Hiçbir özelliği, yeniliği olmayan. Sıradan
Hasislik : Cimrilik
Hasretmek : Bir şeyin tamamını birine veya bir şeye ayırmak, vermek
Hayrabolu : Trakya bölgesindeki Tekirdağ ilinin bir ilçesi
Her hal : Kesinlikle
Hırsızlama : Gizlice, kimseye sezdirmeden
Hikmet : Öğüt verici söz
Hodbin : Bencil
Hovarda : Zevki için para harcamaktan kaçınmayan kimse
Hummalı : Yoğun 2) Ateşli hastalığa tutulmuş kimse
Hususiyet : Özellik
Huşu : Tevazu, saygı
Hülasa : Kısaca, özetle 2)Özet
Hülya : Tatlı düş, haya
Hüsnüniyet : İyi niyet, kötü düşünce beslememe
Hüviyet : Herhangi bir şeyi belirlemeye yarayan özelliklerin bütünü. Kimlik
İçerlemek : İçin için öfkelenmek 2)Kırılmak, alınmak
İğreti (Eğreti) : Uyumsuz, yakışmamış
İhtiras : Aşırı düşkünlük
İhtiyat tedbiri : İlerisi düşünülerek alınan önlem
İkircikli : Kararız, tereddütlü
İktidar : Bir işi yapabilme gücü. Kudret
İktifa etmek : Yetinmek
İltimas : Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma
İnhisar : Tekeline alma, tek başına sahip olma
İnkişaf : Gelişme, gelişim
İnzibatsız : Düzensiz, başıboş
İptidai : Eğitimsiz, ilkel, basit
İsnat : Mec. Karacılık, iftira
İstidat, -dı : Yetenek
İstihfaf : Küçümseme, hor görme, hafifseme
İstihza : Gizli, üstü kapalı biçimde alay
İstikbal levhası : ~Gelecek hayalleri
İtiyat, -dı : Alışkanlık
İzmarit : Ilıman denizlerin kayalık, yosunluk, dibe yakın bölgelerinde yaşayan, ~15 cm boyunda, sırt yüzgeci dikenli, kalın derili bir balık türü
İzzetinefis : İnsanın kendine duyduğu saygı. Onur
Kabil değil : Olanaksız
Kadir, -dri : Değer, kıymet
Kalenderlik : Hoşgörüsü geniş olma durumu
Kani : İnanmış, kanmış
Kapılanmak : Bir işe girmek ve o işte devam etmek
Karafa : Uzun boyunlu, kulpsuz, küçük rakı sürahisi
Karoser : Otomobilde, tekerlekler dışında kalan, görünen dış bölüm
Kasem : Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama. Ant
Katibe : Kadın sekreter
Kavi : "Çenesine kavi" deyimi ile çok konuşan, ağzı iyi laf yapan kimse kastedilmiştir
Kavruk : Mec. Yaşı ilerlemesine karşın iyi gelişememiş
Kayın, -ynı : Kadın veya kocaya göre birbirlerinin erkek kardeşi. Kayınbirader
Kemal, -li : Eksiksizlik, mükemmeliyet
Keramet : Şaşılacak, olağanüstü durum
Kerevet : ~Tahtadan yapılmış tabure
Kerime Nadir : 1917-1984 arası yaşamış, 40'dan fazla roman yazmış, 30'a yakın eseri sinemaya uyarlanmış Türk yazar
Kerte : Derece, mertebe
Kesif : Yoğun
Kibarzade : Soylu bir aileden gelen çocuk
Kinayeli : Düşünüleni dolaylı, üstü kapalı olarak anlatan söz
Koska : İstanbul Avrupa yakasının güneydoğu ucundaki Fatih ilçesine bağlı eski bir semt. Takribi yeri için tıklayın
Köprü : İstanbul Avrupa yakasının güneydoğu ucundaki Haliç denizinin iki ucundaki Karaköy ve Eminönü semtlerini birbirine bağlayan Galata köprüsü
Kuli : Kardeş
Kumpanya : Tiyatro topluluğu
Külah kapmak : Düzen, dalavere ile bir işin başına geçmek
Külliyat : Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi
Lakayt : İlgisiz 2)Umursamaz
Lalettayin : Sıradan
Laotse : Çin'deki Taoizm (devlet ve toplum kurumlarını reddeden, dünyevi kaygılardan arınmış, doğallığı savunan vs.), felsefi ve dini görüşünün kurucusu, MÖ.571'de doğmuş Çinli düşünür Laozi
Levha : ~Hayal, resim
Leyli : Yatılı
Maada : -den başka
Mağrur : Kendini büyük gören, kibirli  2) Gururlu
Mahdut : Çevrilmiş, sınırlanmış 2)Mec. Dar, basit
Mahir : Becerikli
Mahmur : Süzgün, dalgın bakışlı göz
Mahut : Bilinen, adı geçen, sözü geçen
Mail : Eğik
Mamafih : Bununla birlikte, durum böyle iken
Mania : Engel
Manifatura : Fabrika yapımı her türlü kumaş, bez vb. dokuma
Manzume : Şiir
Maroken : Yumuşak bir çeşit keçi derisi
Matbu : Basılı
Mavna : Gemilere ve yakın kıyılara yük taşıyan, güvertesiz büyük tekne
Mefkure bezirganı : "İnsanların erişemek istedikleri dünya görüşlerini, ideallerini ticari amaçla sömürüp gelir elde etmeye çalışan kimse" anlamında kullanıldığı kanaatindeyim
Meftun olmak : Gönül vermek
Melaike : Melek gibi güzel kadın
Melanet : Büyük kötülük
Melun : Mec. Nefretle karşılanan, kötü
Memur : Bir şeyi yapmakla yükümlü olan
Menfi : Olumsuz
Merhale : Derece, aşama
Mesame : Gözenek
Meşin : Çeşitli işlemlerden geçirilip kullanılır hale getirilmiş koyun derisi
Metafizik : Doğaötesi
Mevhum : ~Türkçede olmayıp var sanılan kelimeler
Mevkuf : Tutuklu
Mistik : Gizemli
Monolog : Bir kişinin dinleyicilere anlattığı, genellikle güldüren olay
Muallim : Öğretmen
Muayyen : Belli, belirli
Muazzez T. Berkand : 1900-1984 arası yaşamış, aşk romanları ile bilinen, Fransızca ve Türkçe öğretmenliği de yapmış Selanik doğumlu Türk roman yazarı kadın
Muharrir : Yazar
Muhayyile : Hayal gücü
Muhiddini Arabi : 1165'de Endülüs devletinin hüküm sürdüğü İspanya topraklarında doğmuş İslam düşünürü, yazar ve şair, 1240 yılında vefat etmiştir
Muhtasar : Kısaltılmış olan
Mukabele : Karşılık verme
Mukabil : Bir şeyin karşısında bulunan
Mukaddeme : ~Ön söz, girişlik, girizgah
Mukadder : Yazgıda var olan, alında yazılı olan
Mukaddes : Kutsal. Bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen
Mukavemet : Dayanma, karşı koyma
Muktedir olmak : Gücü yetmek, yapabilmek
Muteber : Saygın
Muvafakat : Uygun görme, kabul etme
Muvafık : Uygun
Muvakkat tart : Okuldan geçici (muvakkat) olarak çıkarma, kovma (tart)
Muvazene : Denge
Müderris : Ders veren profesör
Müellif : Yazar
Müessir olmak : Etkili olmak
Mükaleme : Karşılıklı konuşma
Mümessil : Temsilci
Mümtaz : Seçkin
Münekkit, -di : Eleştirmen
Münevver : Aydın
Mürekkep : -den oluşmuş
Müspet : Olumlu
Müsterih : Kaygıdan kurtulup rahat olma
Müşfik : Sevecen, şefkatli
Müşkülat çekmek : Zorluk, güçlük içinde kalmak
Mütalaa : Herhangi bir konu üzerinde ayrıntılı düşünme ile oluşan görüş ve yorum
Mütareke : Ateşkes
Mütebessim : Gülümseyen, güleç
Mütecaviz : Saldırgan, saldırıcı, sataşkan
Müteessir : Üzülmüş, üzüntülü
Mütefekkir : Düşünür
Müteşekkil : Oluşmuş, meydana gelmiş
Nakşetmek : Mec. Kalıcı ve etkili olmasını sağlamak, işlemek
Narına yanmak : Bir kimse yüzünden büyük zarara uğramak
Nazariye : Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü
Nazırlık : Bakanlık
Nazlı : ~Erkeklerle gönül eğlendiren kadın
Nebat : Bitki
Necati Cumalı : 1921-2001 arası yaşamış, şiir, roman, hikâye, deneme, tiyatro gibi pek çok edebi türde eser vermiş, roman ve şiirleri birçok ödül almış çok yönlü bir yazar
Nefsini arz etmek : ~Kendini göstermek
Nesep, -bi : Soy, baba soyu
Neşretmek, -der : Bir yazıya, habere, resme gazetede yer vermek. 2) Kitap, gazete, dergi vb. şeyleri basmak ve dağıtmak
Nısfiye : Kavala benzer üflemeli çalgı olan ney enstrümanının kısa bir türü
Nirvana : Arzulardan, dünyasal maddi isteklerden arınıp mutluluğa ermeye dair Budizm temel öğretisi
Nota : ~Müzik eserlerinin olduğu müzik defteri
Nüfuzlu : Makamı yüksek, kademesi üst
Nükte : İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz
Oktay Akbal : 1923-2015 arası yaşamış, deneme, hikaye ve roman dalında ödüller almış  gazeteci ve yazar
Ölçmek : Değerini biçmek, kıymetini belirlemek
Pastra : Bir tür iskambil oyunu. Pişti
Patiska : Genellikle pamuktan dokunmuş sık ve düzgün bez
Pazen : Dokuması kalın, sık ve yumuşak bir tür pamuklu bez
Pençe : Ayakkabı tabanındaki kösele (işlenmiş büyükbaş hayvan derisi)
Penguin : 1935 yılında Londra'da kurulmuş bir yayınevi
Peyami Safa : 1899-1961 arası yaşamış, psikolojik türde birçok eseri olan ve otobiyografik romanı "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" ile bilinen yazar ve gazeteci 
Pir aşkına : "Karşılık gözetmeden veya karşılık görmeden tam inançla, gerçek bir sevgi ile" anlamında kullanılan bir söz
Radyum : 1920'lede mucizevi, canlandırıcı etki ettiği düşünülüp kozmetik, gıda, boya, tıbbi tedavi, temizlik vs. amaçla çok yoğun olarak kullanılmış radyoaktif bir element
Rahmeti rahman : Tanrının merhameti
Realite : Gerçeklik
Reverans : Selam veya teşekkür için dizleri kırarak veya eğilerek yapılan hareket
Rıhtım : Akarsu veya deniz kıyısı doldurularak yapılan ve gemilerin yanaşabileceği yer
Ricat : Vazgeçme, fikir değiştirme
S.Kudret Aksal : 1920-1993 arası yaşamış, felsefe öğretmenliği, konservatuvar, tiyatro müdürlüğü, devlet memurluğu yapmış, birçok ödül almış  şair, senarist ve yazar
Saç kıvırtmak : ~Bir erkeği etkilemek için saçları ile oynamak ve sallamak
Saffet : Temizlik, arılık
Sahaf : 2. el kitap alınıp satılan dükkan
Salahiyet : Yetki
Sandal bedesteni : İstanbul'un Avrupa yakasındaki Fatih ilçesinde bulunan, 30,7 dönüm alanda ~4000 dükkan barıdıran Kapalıçarşı'daki iki bedestenden (kumaş, mücevher vb. eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı) 1460'da Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılanı. Yeni Bedesten
Sarahat : Tam ve kesin olarak belirlenmiş
Satıh, -thı : Yüzey
Sazende : Bağlama vb. mızraplı çalgıları çalan kimse. Sazcı
Sebat : Bir işi kararlılıkla sonuna değin sürdürme
Selamet : Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvende olma durumu
Selim İleri : 1949 doğumlu devlet sanatçısı, yazar, senarist, eleştirmen
Sergüzeşt : Macera
Sindlinger Burchartz : Alman yazar Peter Sindlinger tarafından Almanya'nın güneyindeki Stuttgart şehri yakınlarında, Frikenhausen kasabasında kurulmuş bir yayınevi
Sofa : Evde oda kapılarının açıldığı genişçe yer
Softa : Bir görüş ya da inanışa körü körüne bağlı. Geri kafalı
Sonya plağı : ? (s.56)
Soysuzlaştırmak : ~Özünden, iyi yönlerinden uzaklaştırmak
Sükun : Huzur, rahat
Sükutu hayal : Hayal kırıklığı
Sümen : Üzerinde yazı yazmaya, arasında evrak saklamaya yarayan deri kaplı altlık
Şark : Doğu
Şehadetname : Diploma
Şehzadebaşı : İstanbul Avrupa yakasının güneydoğu ucundaki Eminönü semtine bağlı, günümüzde İstanbul büyükşehir belediye binasının bulunduğu bir mahalle
Şose : Taş parçaları üzerine kum serilip silindir geçirilerek yapılan yol
Taassup, -bu : Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık. Bağnazlık. Fanatiklik
Tabla : Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi
Tafsilat : Ayrıntılı açıklama
Taharri : Arama, araştırma
Tahayyül etmek : Hayal etmek
Tahdit etmek : Sınırlamak
Tahir Alangu : 1915-1973 arası yaşamış yazar, edebiyat tarihçisi ve eleştirmen
Tahkikat : Soruşturma
Taksim : Klasik Türk müziğinde faslın başında ve ortasında çalgıcının doğaçlama yöntemiyle yaptığı müzik
Taksim - Sirkeci : Taksim, Sirkeci arası ~3,5 km. olup yürüyerek ~45 dk. sürer
Tarik-i dünya : İnsanlardan ve dünya hayatından mümkün mertebe uzak duran ve bağını kesen kimse 
Tasavvuf : Tanrı'nın niteliğini ve evrenin oluşumunu açıklayan dinî ve felsefi akım
Tasavvur : Düşünce, amaç, plan
Tasfiye : Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması vb. sebepler üzerine hesapların kesilmesi, alacaklılara, ortada kalan mal ve paradan paylarına düşen miktarın verilmesi
Tashih : Düzeltme
Tasnif : Sınıflama
Tasvir : Bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma
Taşlık : Evin taşla döşenmiş avlusu
Teberru etmek : Bağışlamak
Tecessüs : Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı
Tecrit etmek : ~Yoksun bırakmak
Teessür : Üzüntü
Teessüs : Kurulma, ortaya çıkma
Tefekkür : Düşünme, düşünüş
Tefrika edilmek : Gazete veya dergide, birbirini tamamlayan yazı dizisi halinde yayımlanmak
Tefsir etmek : Bir olaya, bir duruma bir anlam vermek. Yorumlamak
Tekamül : Olgunluk, gelişim, gelişme
Telakki etmek : Saymak, öyle görmek
Temaşa : Seyretme
Temayül : Eğilim. Bir kimseye veya bir şeye ilgi duyma
Tenkit : Eleştiri
Terakki göstermek : Geliştiğini, ilerlediğini ortaya koymak
Tertibat : Ön hazırlık
Teskin etmek : Acı, öfke, heyecan vb. duyguları yatıştırmak
Teşbih : Benzetme
Teşekkül etmek : Belli bir biçim almak, oluşmak
Teveccüh : Güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma, sevme
Tevkifhane : Cezası mahkemece kesinleştirilmemiş şüphelilerin tutulduğu yer. Tutukevi
Tiranlık : Mec. Acımsızlık, gaddarlık
Tura : Halat gibi örülmüş ip demeti
Turan : Turancıların dünyadaki bütün Türkleri birleştirerek kurmayı amaçladıkları ülkenin adı
Ufaklık, -ğı : Bozuk para
Umumi harp : 1914-1918 arası gerçekleşen 1.Dünya Savaşı
Unionsverlag : 1975 yılında kurulmuş İsviçre'li bir yayınevi
Usülü dairesinde : ~Gerektiği gibi, layıkıyla
Uzvi : Organlarla ilgili
Ülkü : Amaç edinilen, ulaşılmak istenen. İdeal
Ümmilik : Okuma, yazmayı bilmeme durumu
Üstat : Bilim veya sanat alanında üstün bilgisi ve yeteneği olan kimse
Vakfetmek : Adamak, bir şeyin bütününü aynı işe vermek
Vakıfane : ~Bilen, farkında olan. Vâkıf
Vaki : Olmuş, gerçekleşmiş
Vehim : Bir konuyla ilgili kötü ihtimalleri akla getirip tasalanma
Vehmetmek : Olmayacak bir şeyin olacağını sanmak
Vesait : Vasıta, araba
Vesika : Belge
Vesselam : "İşte o kadar, son söz şudur" anlamlarında kullanılan bir söz
Vezin : ~Hece bakımından birbirine denk dizelerden oluşan şiir
Wilhelm Tell : 13.yy. sonlarında yaşadığı iddia edilen, üstün okçuluk yeteneğiyle nam salmış İsviçreli kahraman
Yağ İskelesi : İstanbul Galata Köprüsü'nün Eminönü tarafında deniz kıyısında yer alan, eskiden yağ ticareti yapan işyerlerinin olduğu, günümüzde yok olmuş bir semt
Yardakçı : Kötü işler yapana yardım eden kimse
Yaşar Nabi Nayır : 1908-1981 arası yaşamış, 1933'den ölümüne kadar aylık sanat ve edebiyat dergisi "Varlık"ı yayımlamış şair, yazar ve yayıncı. Takma adı, "Muzaffer Reşit" tir   
Yave : Saçma sapan söz
Yeis : Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
Yeknesak : Değişmeksizin, aynı biçimde tekrarlanan
Yekun : Toplam
Yeldirme : Kadınların çarşaf yerine kullandıkları, başörtüsü ile birlikte giyilen hafif üstlük
Yeni Dergi : 1964-1975 yılları arası yayımlanmış aylık edebiyat ve sanat dergisi
Yerilmek : Birinin veya bir şeyin kusurlarını ortaya koymak, kötülenmek
Yüksek : Toplum içinde ün vb. bakımından üstünlüğü olan
Zabıta hikayesi : ~Polisiye hikaye
Zerzevatçı : Sebze satan kimse
Ziya : Işık
Züppe : Seçkin görünmek için bazı çevrelere benzemeye çalışan kimse

Kitap Sözlüğü > Değirmen

 
Sabahattin Ali

Değirmen

★★★☆☆
Yazar     : Sabahattin Ali
Yayınevi : Parodi Yayınları




Aba : Yünün dövülmesiyle yapılan kalın ve kaba kumaş
Adam sende : Bir işin önemsenmediğini anlatmak için söylenen bir söz
Afili : Gösterişli
Afsun : Büyü
Ahenk yapmak : Çalgılı eğlence düzenlemek
Ahval : Olaylar, durumlar
Alamana : Balık avlamakta veya yük taşımakta kullanılan, tek veya iki direkli ve açık güverteli, büyük kayık
Aristoteles : Platon'un öğrencisi, Aristo olarak bilinen, MÖ 384-322 arası yaşamış, fizik, biyoloji, astronomi, etik, psikoloji, siyaset alanlarında eserleri olan Yunan filozof
Atlas : Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş
Atsız Mecmua : İlk sayısı Mayıs 1931'de Hüseyin N.Atsız tarafından çıkarılan, tarih, kültür, Türk edebiyatı ve milliyetçiliği konularını işleyen, 1,5 sene yayınlanmış aylık bir dergi
Avdet : Geri dönme
Âyan : İleri gelenler
Aykırıseren : ? (s.26)
Baltalık : Bir köyün odun gereksinimini sağlamasına izin verilen koruluk veya orman bölgesi
Başıbozuk : Halktan toplanan eğitimsiz asker
Bazan : Bazen
Beatrice : Dante 9 yaşındayken 8 yaşındaki Beatrice'i görüp aşık olur ve tüm hayatı derinden etkilenir. Beatrice durumdan habersizdir; başkasıyla evlenir ancak 25 yaşında ölür. Beatrice'in ölümünün ardından Dante ona kitaplarında yer vermiştir.
Bedbinlik : Kötümserlik
Beşer : İnsan
Beyaz alevli inci salkımı : ? (s.27)
Buda : MÖ. 563-483 arası Hindistan'da yaşadığı tahmin edilen, Budizm'in kurucusu ruhani öğretmen Sidarta Gautama
Byron : 1788-1824 arası yaşamış İngiliz şair, devrimci, gezgin George Gordon Byron
Cazbant : Caz müziği çalan orkestra
Cenk : Kahramanca mücadele, savaş
Cırnık : Genellikle balıkçıların kullandığı, iki ucu eğri, küçük kayık
Çarliston : Birinci Dünya Savaşı'ndan (1914-1918) sonra Avrupa'da yaygınlaşan bir dans türü. İzlemek için tıklayın
Çergi : ~Göçebe çadırı ahalisi
Çeşmiçerez : İçli dışlı olmak
Çift sürmek : Saban, pulluk kullanarak toprağı ekilebilir duruma getirmek
Çuha : Tüysüz, ince, sık dokunmuş yün kumaş
Çukura gitmek : Aşırı yorgunluktan göz çevresi kararmak veya çökmek
Dante : 1265-1321 arası yaşamış, en bilinen eseri ahirete yapılan yolculuğu anlattığı "İlahi Komedya" (3 cilt: Cehennem, Araf ve Cennet) kitabı olan İtalyan ozan ve siyasetçi
Darülfünun : Üniversite
Dimağ : Zihin, beyin
Dirayet : Zeka  2) Beceriklilik
Duetto : Bir kadın ve bir erkek sesin sözleri dönüşümlü olarak okudukları hafif müzik parçası
Edgar Allan Poe : 1809-1849 arası yaşamış Amerikalı şair, yazar, editör ve edebiyat eleştirmeni. Çoğunlukla şiir ve kısa öykü yazmıştır
Eflatun : MÖ. ~427-347 arası yaşamış, batının ilk yüksek öğretim kurumu Atina Akademisi'nin kurucusu, Sokrates'in öğrencisi Yunan filozof Platon'un esas adı Aristokles, İslam alemindeki adı ise Eflatun'dur
Efrat, -dı : Bireyler, fertler
Elem : Acı, üzüntü, dert, keder
Encam : Son, işin sonu
Epikür : MÖ. 341-270 arası yaşamış, hayatın tek amacının mutluluk olduğunu, bunun için öğrenme, ölçülü yaşama ve dostluğun yeterli olacağını savunan Yunan filozof
Erguvan : Eflatun ile kırmızı arası renk
Eşraf : Bir yerin zenginleri, sözü geçenler
ETA Hoffmann : 1776-1822 arası yaşamış Alman besteci, müzik eleştirmeni, fantezi ve korku hikâyeleri yazarı, çizer ve karikatürist Ernst Theodor Amadeus Hoffmann
Filinta : Namlusu kısa, kurşun atan bir tür küçük tüfek
Firdevsi : 940-1020 arası yaşamış, tüm İran destanlarını bir araya toplayarak modern Farsça'nın temellerini oluşturan Şehname'nin yazarı İranlı şair
Firuze : Küpe ve yüzük taşı gibi süslemede kullanılan, mavi renkli, şeffaf olmayan değerli bir mineral. Görseli
Fundalık : Birçok çalı ve ağaççıkla kaplanmış alan
Fuzuli : Irak'lı, ~1480-1556 arası yaşamış, ölüm, toplum, yoksulluk, felsefe, tabiat konularını aşk teması etrafında çoşkun bir şekilde azeri türkçesiyle işlemiş şair Mehmed Bin Süleyman
Füyuzatı Osmaniye : Siyasi ve askeri okullara öğrenci yetiştirme amacı güden eski bir özel okul
Galebe : Galibiyet, üstünlük
Garbi : ~Batı
Gıpta : İmrenme
Gidi : Ahlaksız, terbiyesiz
Gocuk : İçi kürk, pelüş vb.nden yapılan kalın ceket
Goethe : 1749-1832 arası yaşamış, doğa bilimi ve siyaset ile de uğraşmış, Alman edebiyatının önde gelen yazarlarından Johann Wolfgang von Goethe
Gut : Kanda ürik asit seviyesinin artması sebebiyle özellikle ayak eklemlerinde ve baş parmağında ağrı, şişlikle kendini belli eden iltihabi rahatsızlık. Damla hastalığı
Guy de Maupassant : 1850-1893 arası yaşamış Fransız roman ve öykü yazarı
Habis : Kötü, alçak, soysuz kimse
Hafsala : Mec. Zihnin bir şeyi anlama yetisi
Harman : Biçildikten sonra tahıl demetlerinden sap ve tanelerin ayırma işinin yapıldığı yer
Harmani : Bütün vücudu saran, kolsuz ve bazen kukuletalı bir tür üst giysisi. Pelerin
Hasım : Düşman
Hayâ : Utanma duygusu, utanç
Heinrich von Kleist : 1777-1811 arası yaşamış Alman şair, tiyatro oyunu, öykü, hikâye yazarı
Heyhat : Yazık, ne yazık anlamında söz
Hezaren : İnce ve kaliteli bir tür tropik kamış. Bambu !
Hikmet ehli : ? (s.27)
Hodbinlik : Bencillik
Homeros : Truva savaşını konu alan İlyada ve Odessa destanlarının yazarı olduğu düşünülen antik Yunan şairi ve yazar
Horatius : MÖ. 65-8 arası yaşamış Roma'lı şair Quintus Horatius Flaccus
Hülasa : Kısaca, özetle
Hülyalı : İnsanı hayal kurmaya sürükleyen
İbni Rüşd : 1126-1198 arası yaşamış, Aristo'nun eserlerini Avrupa'ya tanıtmış, ilahiyat, felsefe, matematik, tıp alanlarında eserleri olan Endülüs'lü (bugün Portekiz ve İspanya'nın yer aldığı İber yarımadası) filozof 
İçtima : Toplantı
İnkisar : ~Gönlü kırılma
İnzibat : Disiplin, sıkı düzen
İptidai mektep : İlkokul
İrticaim : ? (s.90)
İskarpin : Topuklu bir tür ayakkabı
İstihfaf : Küçümseme, hor görme, hafifseme
İstihza : Gizli, üstü kapalı biçimde alay
İstintak : Sorguya çekme
İşgüzarlık : Gereği yokken, genellikle kendini göstermek için işe karışma durumu
İşkodra : Yunanistan'ın kuzeybatısındaki komşusu olan Arnavutluk'un kuzeyinde yer alan İşkodra gölü kenarında bir şehir. Balkan Savaşları neticesinde 1913'de Osmanlı'dan Arnavutluk'a bırakıldı
İtidal, -li : Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük
İtiyat : Alışkanlık
İvan Turgenyev : 1818-1883 arası yaşamış, günümüzde en çok "Babalar ve Oğullar" romanı ile bilinen Rus şair, yazar, oyun yazarı, çevirmen
Jest : Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el, kol ve baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareket
Kabil : Olabilir, mümkün
Kalyon : Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü
Kamil ölmez : ? (s.25)
Kanına yürümek : ~Çok sinirlenmek, birine zarar vermek istemek
Kanto : Doğaçlama tiyatrolarında oyundan önce genellikle kadın sanatçıların şarkı söyleyip dans ederek yaptığı gösteri
Karl Albert : Carl Ebert'in ismi hatalı yazılmıştır. 1887-1980 arası yaşamış Alman tiyatro ve opera yönetmeni, oyuncusu, eğitmen. 1940-49 arası Türkiye'de Devlet Tiyatroları G.Müd.lüğünde görev yapmıştır
Kasavet : Üzülme, kaygılanma
Kaside : 15-99 beyitten (şiirin anlam bakımından birbirine bağlı iki mısrası (satırı)) oluşan, beyitlerin 2.dizeleri en baştaki beyit ile kafiyeli olan ve genellikle din ya da devlet büyükleri övmek amacıyla yazılan şiir türü
Katip : Özel veya kamu kuruluşlarında haberleşme ve yazışmadan sorumlu kimse
Kavilleşme : Sözleşmek, söz birliği etmek, anlaşmak
Keş peyniri : Süzme yoğurdun kurutulması ile yapılan tuzlu, lezzetli ve bozulmaksızın uzun süre dayanan bir peynir türü
Ketum : Mec.~Anlaşılmaz
Kıyafet : ~Dış görünüş
Kile : Eskiden kullanılan ~37 dm3 lük bir tahıl ölçeği
Kirişi kırmak : Kaçıp gitmek
Konfeti : Düğün, balo vb. eğlencelerde, spor karşılaşmalarında serpilen, küçük yuvarlak pul biçiminde kesilmiş renkli kâğıt parçaları
Kopuk : Mec. Toplum kurallarına aldırmayan erkek, işsiz güçsüz, serseri
Koru : Bakımlı küçük orman
Kumpanya : Tiyatro topluluğu
Kuvaretto : Dörtlü ses veya çalgılarla oluşturulan müzik
Küpeşte : Gemilerde güvertenin kenarında bulunan korkuluklara verilen ad
Lahur : Pakistan'ın Lahor şehrine özgü, ince ve yünlü bir şal türü
Lüks lambası : Türkiye'de 20.yy.ın başında gaz yağı ile çalışan seyyar masaüstü lambaların 1960'lardan sonra yakıt olarak piknik tüpü kullanan modelleri geliştirilmiştir. Görseli
Mabut, -du : Kendisine tapılan varlık
Mağrur : Kendini beğenmiş
Mahmur : Gözün dalgın bakışı
Mahut : Bilinen, adı geçen, sözü geçen
Maksim Gorki : 1868-1936 arası yaşamış, günümüzde en çok "Ana" romanı ile bilinen Rus yazar Aleksey Maksimoviç Peşkov
Maktul : Öldürülmüş, öldürülen
Malik : Sahip
Mamure : İnsanların yaşamına uygun hale gelmesi için üzerinde çalışılmış yer
Manastır&Ohri : Günümüzde Yunanistan'ın kuzeyindeki komşu ülkesi Kuzey Makedonya'nın 2.büyük şehri olan Manastır ve 70 km. batısındaki Ohri Gölü kenarındaki Ohri şehri Balkan Savaşları ile 1912'de Osmanlı idaresinden çıkmıştır
Mariz çıkarmak : ~Kavga çıkarmak
Maşlah : ~Pelerin
Mavzer : Dakikada 6 mermi atabilen askeri bir tüfek türü
Mebus : Milletvekili
Mecra : Irmak, çay, dere vb.nin, içinde aktıkları yer
Meczup : Aklını yitirmiş kimse, deli
Melil melil : Elinden bir şey gelmeyerek üzgün biçimde
Melon şapka : Yuvarlak ve bombeli şapka. Görseli
Memur : Yükümlü, bir şeyi yapma zorunluluğu olan
Meram : İstek
Mercan : ~Kırmızı renk
Mesame : Gözenek
Meşin : İşlenmiş koyun derisi
Meyus : Üzgün
Miralay : Albay
Monolog : Bir kimsenin kendi kendine yaptığı konuşma
Muallim : Öğretmen
Muayyen : Belirli
Mugayiri ar : ~Utanmaz
Muğlak : Anlaşılması güç, basit olmayan
Muharrir : Yazar
Muhayyile : Hayal gücü
Mukabele : Karşılık verme
Mukadder : Yazgıda var olan, alında yazılı olan
Mukavemet : Karşı koyma, direnme
Muvafık : Uygun
Muvazene : Denge
Mübahase : Bir konu hakkında iki veya daha çok kişinin karşılıklı konuşması
Müddeiumumi : Kamu hakları ve hukukunu yerine getirmek için devlet adına veya yararına davalar açan kimse. Savcı
Müderris : Ders veren profesör
Müfrit : Aşırı, abartılı
Mükellef : Eksiksiz, özenli bir biçimde yapılmış
Mülkiyeli : Siyasal bilgiler okulu öğrencisi veya bu okulu bitirmiş kişi
Münevver : Aydın
Mütekait : Emekli
Müzekkere : Mal varlığı tespiti vs. adli işlerde makamlar arası yazılan yazı
Nadan : Bilgisiz, cahil 2) mec. Kötü
Nahvet : Kendini büyük görme, kibir, gurur
Nara yakmak : Ağır zarar vermek
Nazariye : Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü. Teori
Nebat : Bitki
Nedamet : Pişmanlık
Nefer : Rütbesiz asker
Netameli : Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan
Nevi : ~Tür, çeşit !
Nizamname : Herhangi bir kurumun uygulayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi. Tüzük
Nükte :  İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz. Espri
Oksijenli saç : Oksijenli su ile rengi açılmış saç
Opal : İşlenmiş hali camsı, parlak ve ısı ile değişebilen parıltılı renkler barındıran yarı değerli bir taş. Görseli
Pazen : Dokuması kalın, sık ve yumuşak, bir tür pamuklu bez
Priyamus : Yunan mitolojisinde Truva Savaşı sırasında Truva şehrinin yaşlı ve son kralı
Rabıtasız : İlgisiz, tutarlı olmayan
Rakkas : Ağırlığı sebebiyle salınım yapan hareketli cisim. Sarkaç
Resimli Ay : İlk Türk kadın gazeteci Sabiha Sertel ve eşi Zekeriya Sertel tarafından 1924-1931 arası yayımlanmış aylık edebiyat ve magazin dergisi
Rical : Yüksek makamlardaki devlet adamları
Rikkat : İncelik, naziklik
Riya : İkiyüzlülük
Rüstem : İran mitolojisine göre İran halkı (Pers) için savaşlarda büyük kahramanlık, güçlülük ve yiğitlik göstermiş karakter. Namıdiğer Zaloğlu Rüstem 
Sahife : Sayfa
Sanatkârane : Sanatçıya yakışır ustalık ve maharet
Sarih : Açık, kolay anlaşılır
Sebat : Bir işi kararlılıkla sonuna değin sürdürme
Seciye : Huy, karakter
Selamet : Her türlü korku, tasa ve tehlikeden uzak, güvende olma durumu, kurtuluş
Sukut etmek : Düşmek, kötü yola girmek
Süflilik : Aşağı, bayağı, adi olma durumu
Süleyman (Kurtarılamayan Şaheser) 1494'de doğmuş, 1520'den öldüğü 1566'ya dek 46 yıl Osmanlı padişahlığı yapmış Kanuni Sultan Süleyman'ın kastedildiği kanaatindeyim
Süvari : Atlı asker
Şayanı ayret : Şaşılacak, hayret edilecek nitelikte olan
Şose : Taş kırıkları üzerine kum döşenip silindir geçirilerek yapılan yol
Tahakküm : Baskı, zorbalık
Tahayyül etmek : Hayal etmek
Tahkir : Aşağılama, onur kırma
Tahrirat : Resmî bir daire tarafından yazılan yazılar ve mektuplar
Taka : Doğu Karadeniz bölgesine özgü yelkenli, küçük bir tür kıyı teknesi
Taksim olmak : Bölünmek
Tasavvur etmek : Zihinde canlandırmak
Tavla : At ahırı
Tayın : Asker gıdası
Tecelli : Belirme, görünme, ortaya çıkma
Tecessüs : Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı
Tefrika etmek : Gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazı dizisi
Telakki : Anlayış
Tenasüp, -bü : "Aşağılık bir tenasüp" ifadesiyle, vücudun bölümleri arasındaki uyumsuzluk, orantısızlığın kastedildiği kanaatindeyim
Terennüm : Mec. Anlatmak, ifade etmek
Tetik : Dikkatli, uyanık
Tevkifhane : Cezası mahkemece kesinleştirilmemiş şüphelilerin tutulduğu yer. Tutukevi
Teza : ~Zıtlık, çelişki
Thomas Mann : 1875-1955 arası yaşamış Alman roman yazarı, toplumsal ve siyasi eleştirmen 
Tiran : Mec. Acımasız, gaddar
Torum : Deve yavrusu
Tuluatçı : Doğaçlama (yazılı metni olmayan, sahnede oyuncular tarafından anlık karar verilip oynanan)  gösteri yapan
Uçarı : Kendini çeşitli eğlencelere vermiş kimse
Uğrulamak : Çalmak
Umumhane : Genelev
Velev : Hatta
Vergilius : MÖ. 70-19 arası yaşamış, Roma imparatorluğuna dair kahramanlık destanı Aeneis'i yazmış Roma'lı şair Publius Vergilius Maro
Vuzuh : Açık olma durumu, açıklık
Yağız : Esmer
Yamçı : Bir yüzü uzun tüylü, kalın yünden dokunarak yapılmış yağmurluk
Yaşmak : Gözleri açık bırakacak şekilde baş, yüz ve ağzı kapatan örtü
Yaylı : Atla çekilen, üstü ve yanları kapalı, dört tekerlekli, altı yaylı binek aracı
Yeis : Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
Yıvışık : İçten olmayan, yapmacık
Zabit : Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan asker
Zebercet : Camsı parlaklıkta olup sarı, açık yeşil gibi renklerde olabilen, süs eşyası yapımında kullanılan yarı değerli bir mineral taş  
Zelil etmek : Aşağılamak
Zifaf : Mec.~Baş başa kalıp içli dışlı olmak
Ziyade : Çok, daha çok, daha fazla

Kitap Sözlüğü > Kuyucaklı Yusuf

 

Sabahattin Ali

Kuyucaklı Yusuf

★★★★★
Yazar     : Sabahattin Ali
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları






93 muhaciri : 93 harbi olarak bilinen 1877 Osmanlı-Rus savaşı sebebiyle Balkanlar'dan veya Kafkasya'dan Anadolu'ya gelen göçmenler
Acem : İranlı
Aciz,-czi : Birinin borcunu vaktinde ödeyememesi durumu
Ağulu : ~Çok üzüntülü, acılı, kederli
Ahenk : Çalgılı eğlence
Ahval : Olaylar, durumlar
Akis : Mec.Etki
Âlâ : İyi, pekiyi
Alelumum : Genel olarak, genellikle
Altmışaltı : 66 sayı almakla kazanılan bir iskambil oyunu
Amil : Etken, sebep
Anafor : Suyun dönerek ve çukurlaşarak yaptığı çevrinti. Girdap
Anafora kaptırma : Emeksiz, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına izin verme
Arasta : Çarşıda aynı işi yapan esnafın bulunduğu yer
Arız : Sonradan ortaya çıkma
Ark : İnsan eliyle yapılmış açık su kanalı
Arşın : Yaklaşık 68 cm.lik eski uzunluk ölçüsü
Arzı mevud : Güneydoğu Anadolu, Suriye, Irak ve Ürdün ve çevre ülkelerin bir kısmını kapsayan, Yahudilere vadedilmiş topraklar 
Atlas : Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş
Attar : Baharat, ev ilacı vb. satan kimse. Aktar
Avdet : Dönüş, geri gelme
Azamet : Görkem, gösteriş
Azil,-zli : Görevden alma
Baki : ~Kalan
Batman : ~7,7 kg. olan eski ağırlık ölçüsü birimi
Bedbin : Kötümser, karamsar
Beis : Sakınca, kötülük, engel
Biçem : Üslup, tarz, stil
Binlik : Yaklaşık 3 lt.lik büyük şişe
Cenup : Güney
Ceza Reisi : Ağır ceza mahkemesi başkanı
Cezbe : Bir duygu ya da inanışın etkisiyle aşırı ölçüde coşma
Cihetinden : -den ötürü, sebebiyle
Cürüm : Suç
Çatkı : Alından geçirilerek başın çevresine çember gibi sarılan bağ
Çerçi : Köy, pazar vb. yerlerde tuhafiye malzemesi satan seyyar esnaf
Çiğ : Gözü rahatsız eden, göze batan renk
Çivit : Çamaşır yıkama veya badana işinde sarılığı gidermek için kullanılan mavi renkli toz boya
Çuha : Tüysüz, ince, sık dokunmuş yün kumaş
Çul : Genellikle keçi tüyünden yapılmış kaba dokuma 2)Keçi tüyü veya yünden yapılma hayvan örtüsü
Dimağ : Bilinç, zihin
Dimi : Sık dokunmuş bir tür pamuklu kumaş
Dolak : Boyun atkısı
Dramaturg : Tiyatro veya oyun yazarı
Düstur : Yasaları kapsayan kitap
Düzgün : Kadınların, teni pürüzsüz gösterip renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarı sıvı krem.Fondöten
Efrat,-dı : Bireyler, fertler
Ehram : Piramit biçimli
Encek : Kedi köpek gibi çok memeli hayvan yavrusu
Endaht : Ateş etme, atış
Erguvan : Eflatun ile kırmızı arası renk
Eshabı mesalih : Resmi dairelerde iş takip eden kimse
Eşraf : Bir yerin zengin ve sözü geçen ileri gelenleri
Evsaf : Nitelikler, vasıflar
Fasıla : Ara
Fecaat : Çok acıklı, yürekler acısı durum
Fersude : Yıpranmış, aşınmış
Feth-i meyyit : Ölüm sebebini anlamak için cesede çeşitli kesiler yapılması.Otopsi
Fisto : ~Süslü şerit
Frenk gömleği : Yakası kravat takmaya uygun, çoğu uzun kollu, ceket veya yelek altına giyilen erkek gömleği
Fundalık : Her zaman yeşil kalan çalı ve ağaççıklardan oluşan alan
Gani gönüllü : Cömert, eli açık
Gaşy : Kendinden geçme
Gaz boyaması : Eskiden başa bağlanan ya da hediyelere sarılan kolalı tülbent
Gergef : Üzerine kumaş geçirilerek nakış işlemeye yarayan çoğu dikdörtgen biçimli çerçeve
Gıyabi : Uzaktan, görüşmeden, bulunmadığı sırada yapılan
Gocuk : Hayvan postundan yapılan kalın ceket
Hakperest : Doğru bildiği şeyden ayrılmayan kimse
Halel verme : Bozma, sarsma
Hanay : Avlu !
Hasretmek : Bir şeyin tümünü birine veya bir şeye verme
Havaleli : Yüksek, yıkılacak gibi olan
Hayırhah : İyilik isteyen, hayırsever
Hayıt : Akdeniz çevresinde yetişen, mavi veya beyaz çiçekler açan, 1-2 m. boyunda bir tür ağaççık
Hikmet : Sebep, gizli sebep
Himmet : Yardım, kayırma
Hissikablelvuku : Önsezi
Hokka : Metal veya camdan küçük kap
Hülasa : Özet
Hülya : Tatlı düş, hayal
Hünkürmek : Yüksek sesle, hıçkırarak ağlamak
İdadi : Eskiden lise derecesindeki okulların adı
İdare : Küçük gaz lambası
İğfal : Aldatma, kandırma
İktifa : Yetinme, kanma
İnfial : Birine gücenme, kızgınlık duyma
İnkisar : Kırılma
İnkişaf : Gelişme
İptiai : İlkokul
İptida : Başlangıç
İstidatlı : Yetenekli
İstihfaf : Küçükseme, hor görme
İşkil : Kötü bir durumla karşılaşma sanrısı, kuruntu
İşret : İçki
İtidal : Soğukkanlılık
İtiyat : Alışkanlık, huy
İzale etme : Yok etme, giderme
İzzetinefis : Onur
Kagir : Taş veya tuğladan yapılmış olan
Kalpak : Kesik koni biçiminde başlık
Kalyon : Yelken ve kürekle yol alan savaş gemisi türlerinin en büyüğü
Kani : İnanmış, kanmış
Kanon : ~Taklit
Kaput : Asker paltosu
Karafa : Uzun boyunlu, kulpsuz, küçük rakı sürahisi
Kasavet : Üzülme, tasa, kaygı
Kaşanmak : Hizmet veya binek hayvanının durup işemesi
Kazık : Yumuşakça bir zemine saplanan ahşap kazığı, başka kazıklar atarak yerinden çıkarma amaçlı eski çocuk oyunu
Kefiye : Genelde arapların kullandığı, omuzları da örten erkek baş örtüsü
Kerevet : Üzerine şilte konularak yatmaya veya oturmaya yarayan, arkalıksız ve kol dayama yeri olmayan divan.Sedir
Kerte : Aşama, mertebe
Ketumiyet : Ağzı sıkılık
Kıraat : Kitap
Kışlak : Kışın barınılan yer
Kıvrak : Köylü kadınların giydiği, dokuması yerli ve siyah renk hafif üstlük
Kızan : Delikanlı
Kifayet : Yetme, yeterli olma
Kolan : Semeri bağlamak için binek hayvanının göğsünden geçirilerek sıkılan yassı kemer
Kolan vurma : Salıncakta iken hız kazanmak için ayakta durup vücudu ileri atılırcasına hareket ettirme
Köstek : Saat, anahtar gibi şeyleri bağlamak için ucuna takılan zincir
Kuşluk : Günün sabah ile öğle arasındaki bölümü
Külliyat : Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi
Külot : Daha çok binicilerin giydiği paçası dar üstü geniş pantolon
Lakayt : Aldırmaz, umursamaz
Lirik : Çok etkili, çoşkun
Lokman ruhu : Hekimlikte anestezi için hastayı bayıltmaya yarayan, uçucu, renksiz sıvı.Eter
Lüzuci : Yapışkan
Maada : -den başka
Mağmun : Tasalı, üzgün
Mağrur : Gururlu
Mahiyet : Nitelik, vasıf, öz
Mahur : Türk müziğinde neşeli, gönlü ferahlatan, sert ve örnek olarak mehter müziğinin gösterilebileceği bir makam türü.
Maişet : Geçim, geçinme
Maiyet : Bir kimsenin buyruğu altında çalışma
Maktul : Öldürülmüş, öldürülen
Malik : Sahip
Malumat : Bilgi
Mamafih : Bununla birlikte, durum böyle iken
Manifatura : Fabrika yapımı her türlü kumaş vb. dokuma
Marpuç : Nargileye takılan uzun ve bükülebilen hortum
Martin : Tek kurşun atan bir çeşit tüfek
Mayi : Sıvı
Mazbut : Düzgün, beğenilen
Mecelle : Belirsiz durumlarda hukukçuların düşünceleri ile İslam hukuku kurallarının birleştirilmesi ile hazırlanmış, yasa yerine kullanılan eser 
Mecidiye : Eskiden kullanılan ve o zamanın 20 kuruşu değerinde gümüş para
Melankolik : Hüzün veren
Melil : Üzgün, kederli
Melun : Mec. Nefretle bakılan, kötü
Memnu : Yasak
Menfi : Olumsuz
Meram : İstek, amaç
Mercan terlik : Ayak topuğunu kavrayan, arka bölümü olmayan, genellikle kırmızı renk deriden terlik
Meşin : Çeşitli işlemlerden geçirilip kullanılır hale getirilmiş koyun derisi
Meşrutiyet : Osmanlı'da 1876 da başlayan ve 1918 Mondoros Ateşkes Anlaşması ile sona eren, hükümdar başkanlığındaki parlementer sistemin uygulandığı süreç
Meyan : Ara
Meyletmek : Eğilmek
Meyus : Üzgün
Mezun : İzin almış, izinli
Mihnet : Sıkıntı, üzüntü
Mihver : Mec. Konuşulan ya da düşünülen konunun en önemli noktası
Mikyas : Ölçek, ölçü
Mintan : Yakasız ve uzun kollu erkek gömleği
Mostra : ~Kötü davranış
Muayyen : Belli, belirli
Mufassal : Ayrıntılı
Muhammediye : Yaradılış, Hz.Muhammed'in hayatı ve çevresi ile ahreti konu alan kitap
Muhayyile : Hayal etme gücü
Mukabele : Karşılık verme 2)Yüksek sesle ve ezbere Kuran okuma
Mukaddeme : Başlangıç, ön söz
Mukadder : Yazgıda var olan, alında yazılı olan
Mukaddesat : Kutsal sayılan her türlü inanç veya davranış
Mukassim : ? "Köşe başlarında hep o ıslak ve yosunlu su mukassimleri vardı"
Mukavemet : Karşı koyma, direnme
Muktedir : Bir şeyi yapmaya, başarmaya gücü yeten
Mutasarrıf : Osmanlı'da il ve ilçe arasındaki idare biriminin (sancak) yöneticisi
Mutat : Alışılmış, alışılan
Mutavaat : Boyun eğme, uyma
Muvafakat : Uygun görme, kabul etme
Muvafık : Uygun
Muvakkat : Sürekli olmayan, geçici
Muvazene : Denge
Mücrim : Suçlu
Müddeiumumi : Kamu hakları ve hukukunu yerine getirmek için devlet adına veya yararına davalar açan kimse.Savcı
Müflis : Bir işte bütün parasını batırmış, iflas etmiş
Mükaleme : Karşılıklı konuşma
Mülazım : Bir işe girmek için bir süre parasız olarak o işe devam eden
Mümeyyiz : Bir dairede yazılan yazıları düzelten, tamamlayan görevli
Münazaa : Ağız kavgası, münakaşa
Münhasır : Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus
Müphem : Belirsiz, açık olmayan
Mürebbi : Eğitici
Müsavat : Eşitlik, denklik
Müspet : Olumlu
Müstantik : Sorgu yargıcı
Müsterih : Kaygıdan kurtulup rahat olma
Müşkül : Güç, zor
Mütefekkir : Düşünür, düşünceli
Mütegallibe : Zorba
Mütehakkim : Hükmeden
Mütehassis : Duygulanmış
Müteheyyiç : Heyecana kapılmış
Mütenasip : Orantılı, uygun
Mütereddit : Tereddüt eden, kararsız
Müttefik : Aralarında anlaşma veya sözleşme sağlanmış topluluk
Müzevir : Söz getirip götüren, ara bozan
Müzmin : Uzun süreli, ne kadar süreceği belli olmayan
Nagant : Belçika kökenli bir tabanca
Nahif : Zayıf, cılız
Nalça : Ayakkabıların altına çakılan demir
Nalın : Islak yerlerde kullanılan, tabanı yüksek, ağaçtan yapılma bir çeşit takunya
Nâre : Felaket, çok ağır bir şekilde
Nebat : Bitki
Nedamet : Pişmanlık
Neden sonra : Aradan bir hayli zaman geçince
Nefer : Derecesiz asker.Er
Nefti : Siyaha yakın koyu yeşil
Neşretme : Yayma,saçma
Nüfuz : Söz geçirme, istediğini yaptırabilme gücü
Ontolojik : Var olanların özü üzerine araştırma yapan felsefe (varlık bilimi) ile ilgili
Othello : William Shakespeare in 1603 yılında yazdığı trajedi türü oyun
Oyluk : Kalçadan dize kadar olan bacak bölümü.Uyluk
Pamukaki : Beyaz renk nakış vb. işlemekte kullanılan bir çeşit parlak pamuk ipliği
Pastıra : Piştiye benzer eski bir iskambil oyunu
Patiska : Genellikle pamuktan dokunmuş sık ve düzgün bez
Patoloji : ~Değişim
Pazen : Dokuması kalın, sık ve yumuşak bir tür pamuklu bez
Pesleşme : Sesin hafif ve yavaş duruma gelmesi
Peşkir : Yemekte kullanılan, büyük mendil biçiminde pamuk veya keten bez
Peyke : Duvara bitişik, alçak, tahta sedir. Kerevet
Pirne : Zeytinin, sıkıldıktan sonra yağ bakımından zenginliğini yitirmeyen, gübre veya hayvan yemi olarak kullanılan küspesi.Pirina
Pösteki : Koyun veya keçi postu
Rabıta : Bağ 2)İlgi
Rahle : Üzerinde kitap okunan, yazı yazılan alçak ve küçük masa
Raks : Dans
Reji : Devletin tek elden yönettiği sigara ve içki maddeleri
Rıhdan : Yazı kurutmada kullanılan, özel kumunun konulduğu, üzeri delikli kap
Rıhtım : Akarsu veya deniz kıyısı doldurularak yapılan ve gemilerin yanaşabileceği yer
Riayet : Saygı
Rikkat : İncelik, naziklik, sevecenlik
Riyaziye : Matematik
Sahavet : Eli açıklık, cömertlik
Sair : Başak, diğer
Salahiyet : Yetki
Sarih : Açık, kolay anlaşılır
Sefih : Zevk ve eğlenceye düşkün
Seğirtmek : Çabuk adımlarla yakın bir yere doğru yürümek
Selanik fanilası : Soğuğa karşı korunmak için giyilen, yünden örme, alt veya üst iç çamaşırı
Selef : Bir görevde kendinden önce bulunmuş olan kimse.Öncel
Semai : Türk müziğinde, vuruşları kendi içinde zayıflayan üç zamanlı bir ritim türü.
Sena : Övme
Ser : Baş, kafa
Serpuş : Başlık
Servet-i Fünun : 1891-1944 yılları arası yayımlanmış, batı etkisinde gelişen edebiyat akımına dair dergi 
Sığırtmaç : Sığır çobanı
Sofa : Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol
Sükut : Sessizlik, söz söylememe
Sükutu hayal : Hayal kırıklığı
Sülüs : Arap alfabesi ile yazılan bir tür süslü yazı
Şehbender : Yabancı ülkelerde, orada bulunan yurttaşlarını haklarını koruyan, bağlı olduğu hükümete bilgiler veren dışişleri görevlisi.Konsolos
Şeytanbezi : Erkek elbisesi yapılan, kadife dokunuşlu bir çeşit pamuklu kumaş
Şimal : Kuzey
Şimşir : Yaprakları her mevsim yeşil kalan, taşlık/çorak bölgelerde kendiliğinden yetişen, odunu sert, 1-1,5 m. yükseklikte ağaççık
Şinik : Tahıl ölçmede kullanılan 8 kg.luk ölçek
Şose : Taş kırıkları üzerine kum serilip üzerinden silindir geçirilerek yapılan yol
Taalluk : İlgili olma, ilgilendirme
Tababet : Hekimlik
Tafsilat : Ayrıntılar
Tahakküm : Baskı, hükmetme
Tahrirat katibi : İlçede resmi yazı işleri ile görevli kimse
Taksirat : Kusurlar, suçlar
Talik : Arapçada yatık yazılan yazı türlerinden biri
Tamim : Genelleştirme
Tarik : Yol
Tarziye : Yapılan kötü davranış için özür dileme, gönül alma
Tasavvur : Zihinde canlandırma
Tasmim : Tasarlama, planlama
Tasnif : Bölümleme, sınıflama
Tasvir : Bir şeyi anlatma
Taşlık : Taş döşenmiş avlu ya da merdiven altı
Tebahhur : Buharlaşma
Tebdil : Değiştirme, değişiklik
Tecelli : Alın yazısı, kader
Tecessüs : Merakını gidermeye çalışma
Teessür : Üzüntü
Tefrika : Gazete veya dergilerde çıkan, birbirini tamamlayan yazı dizisi
Tefsir : Yorumlama
Tekasül : Üşenme, tembellik
Tekerrür : Tekrarlanma
Telakki : Anlayış, görüş 2)Kabul etme, sayma
Temayül : Eğilme, meyletme, ilgilenme
Temrin : Tekrarlayarak alıştırma
Terbiye : Araba hayvanlarını yönlendirmeye yarayan kayışlar
Terki : Binek hayvanının bel ve kuyruğu arasındaki geniş ve dolgun kısmı.Sağrı
Teşrinievvel : Ekim ayı
Tevafuk : Birbirine uyma
Tevcih : Yöneltme
Tevdi : Verme, bırakma
Teveccüh : Güler yüz gösterme, yakınlık duyma
Tevekkül : Kadere boyun eğme
Tevkif : Bir suç sebebiyle birini tutuklama
Tırıs : Atın kısa adımlarla ve hızlı yürüyüşü
Timoni : Eskiden içinde genelev de olan, İstanbul'un Beyoğlu ilçesine bağlı ve ismi Gönül olarak değişmiş sokağın eski adı
Tire : Dikişte kullanılan pamuk ipliği
Ukde : İçe dert olan şey
Vaki : Olmuş, olan
Vakur : Onurlu, ağırbaşlı
Varaka : Kağıt, yazılı kağıt
Vazıh : Açık, anlaşılır
Vuzuh : Açık olma durumu, açıklık
Yağlık : İşlemeli büyük mendil
Yamçı : Bir yüzü uzun tüylü, kalın, yün yağmurluk
Yanaşma : Genellikle bir çiftçinin yanında çalışan işçi
Yaylı : Atla çekilen, üstü ve yanları kapalı, dört tekerlekli, altı yaylı binek aracı
Yazın : Olay, düşünce ve duyguların dil aracılığı ile sözlü veya yazılı biçimlendirilmesi sanatı.Edebiyat
Yedi düvel : Bütün devletler
Yeis : Üzüntü
Yeknesak : Değişmez, monoton, tekdüze
Yekun : ~Tümü
Yeldirme : Kadınların çarşaf yerine kullandıkları, baş örtüsü ile birlikte giyilen hafif üstlük
Yunak : Yıkanılan yer, hamam
Yük : Eşya 2)Evlerde yatak, yorgan koymaya yarayan büyük dolap
Yükünü tutmak : Zenginleşmek
Yüz suyu dökmek : Onurunu sarsacak kadar yalvarmak
Yüzük : Fincanların altına yüzük saklanarak oynanan oyun
Zabit : Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan subay
Zaptiye : Osmanlı'da toplum güvenliğini sağlamakla görevli askeri polis kuruluşundan olan kimse
Zifir : İpekli kumaş
Ziya : Işık
Zuhur etme : Ortaya çıkma, belirme

Kitap Sözlüğü > Kürk Mantolu Madonna


Kürk Mantolu Madonna

★★★★★
Yazar     : Sabahattin Ali
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları





Acz : ~Güçsüzlük, beceriksizlik
Albümin : Az ya da fazla olması karaciğer ve böbreklerde hastalık yapan kan içeriğindeki bir tür protein
Alelumun : Genellikle
Alto : Müzikte kadın seslerinin en kalını
Amil : Etken, sebep, faktör
Azamet : Büyüklük
Bağa : Kaplumbağa kabuğuna benzeyen
Baron : Batı ülkelerine özgü bir soyluluk unvanı
Bent etmek : Kendine bağlamak
Beşer : İnsanoğlu, insan
Beyzi : Oval
Cenup : Güney
Cihet : Yön, taraf, yan
Değirmi : Yuvarlak
Delalet : Aracılık etme, yol gösterme
Dimağ : Beyin, zihin
Dramaturg : Tiyatro yazarı
Efrat, -dı : Bireyler, fertler
Emvali metruke : Terkedilmiş, bırakılmış mal
Eşraf : Bir yerin zengin, ileri gelen, sözü geçenleri
Evsaf : Nitelikler, vasıflar
Fecaat : Çok acıklı durum
Firkete : Bir tür saç tokası
Frenk : Osmanlıların avrupalı, özellikle Fransızlara verdiği ad
Frenk gömleği : Yakası kravat takmaya uygun, çoğu uzun kollu, ceket altına giyilen gömlek
Garabet : Gariplik, tuhaflık
Garp : Batı
Gayrimuayyen : Belirsiz, tam belli olmayan
Hasretmek : Bir şeyin tamamını birine veya bir şeye ayırmak
Havali : Çevre, yöre, dolay
Hımbıl : Uyuşuk, tembel
Hicap : Utanma, sıkılma
Hikmet : Gizli sebep 2)Bilgelik
Hodbinlik : Bencillik
Hulya : Tatlı düş, hayal
Hülasa : Kısaca, özetle
Hüviyet : Kimlik
İçerlemek : İçin için öfkelenmek
İdadi : Eskiden lise derecesindeki okulların adı
İhtiyat : İleriyi düşünerek ölçülü davranma, sakınma
İkinciteşrin : Kasım ayı
İkmal etmek : Tamamlamak
İktisat vekaleti : Ekonomi bakanlığı
İnfial : Kızgınlık, öfke
İnkisar : Gücenme, kırılma
İptidai : İlkel
İptila : Düşkünlük
İrat, -dı : Gelir
İstidat, -dı : Yetenek
İstiğna : Nazlı 2)Gönlü tok
İstihfaf : Küçümseme, hor görme
İtidal : Mec.Soğuk kanlılık
İtiyat : Alışkanlık, huy
Kabare : Çeşitli gösteriler yapılan eğlence yeri
Kabil : Mümkün
Kayın : Kayınbirader
Kaynata : Kayınpeder
Kaytan : Pamuk veya ipekten ince ip
Kof : İçi boş, değersiz, bilgisiz
Lakayt : İlgisiz, aldırmaz, umursamaz
Leyli : Yatılı
Limonluk : Sıcak iklim bitkilerinin yetiştirildiği, saydam bir malzeme ile kapalı yer.Sera
Mağrur : Gururlu
Mahrem : Sırdaş, yakın akraba
Mahut : Bilinen, adı geçen
Mahzun : Üzgün, üzüntülü
Maiyet : Birinin buyruğu altındaki kimseler
Mamulat : Yapılmış şeyler
Mavna : Gemilere ve yakın kıyılara yük taşıyan, güvertesiz, büyük tekne
Mavzer : Dakikada 6 mermi atabilen askeri bir tüfek türü
Mazur : Mazeretli
Melal : Can sıkıntısı, usanç
Melankolik : Kara sevdalı 2)Hüzünlü
Melül : Üzgün, boynu bükük
Mesih : İsa peygamberin adlarından biri
Meyan : Ara
Misyon : Bir kimseye veya kurula verilen özel görev
Muallim : Öğretmen
Muayyen : Belli, belirli
Muharrir : Yazar
Muhayyile : Hayal etme gücü
Mukabele : Karşılık verme, baş kaldırma
Mukadderat : Alın yazısı, kader
Mukaddes : Kutsal
Mukallit : Taklitçi
Mukavemet : Dayanım, karşı koyma
Muktedir : Bir şeyi yapmaya, başarmaya gücü yeten
Mutat : Alışılmış
Muvafakat : Uygun görme, kabul etme
Muvafık : Uygun
Muvazene : Denge
Mücrim : Suçlu
Müfrit : Gereğinden çok, aşırı
Münekkit : Eleştirmen
Münhasır : Mahsus, sınırlı
Müphem : Belirsiz, tam belli olmayan
Müreffeh : Refah ve varlık içinde yaşayan
Müsavi : Eşit, denk
Müstemleke : Sömürge
Müsterih : Kaygılardan kurtulup, gönlü,içi rahat olan
Mütalaa : İrdeleme, üzerinde çalışma/düşünme
Mütareke : Bir süreliğine savaşa ara verilmesi.Ateşkes
Müteessir : Üzülmüş, üzüntülü
Mütercim : Bir yazıyı başka bir dile çeviren kimse.Çevirmen
Mütereddit : Çekingen, kararsız, tereddüt eden
Nahvet : Kibir, gurur
Nakşetmek : Mec. Kalıcı ve etkili olmasını sağlamak
Nazar : Bakış
Nebat : Bitki
Nebatat : Her türlü bitkinin örnek olarak yetiştirilip meraklılarına sergilendiği yer.Botanik bahçesi
Neşretmek : Yaymak, dağıtmak
Nevi : Tür, çeşit, cins
Nikbin : İyimser
Ondüleli : Dalgalı, kıvrımlı
Rabıta : Bağ, düzen, tutarlık
Refika : Eş, karı
Rıhtım : Gemilerin yükleme boşaltma yapabilmesi için akarsu veya deniz kenarı doldurularak yapılmış yapı
Sabık : Önceki, eski
Sahife : Sayfa
Salahiyet : Yetki
Salaş : Tahtadan yapılma baraka
Salim : Sağlam
Sarih : Kolay anlaşılır, belirgin
Sefarethane : Elçilik
Sergerde : Kötü işlerde elebaşı
Serlevha : Yazı başlığı
Sökün : Birbiri ardına gelmek, görünmek
Sükun : Durgunluk, dinme, yatışma
Şark : Doğu
Tafsilat : Ayrıntılar
Tahakküm : Zorbalık, baskı
Tahkir : Aşağılama, onur kırma
Tahkiye : Anlatım düzeni
Tahrif : Bozma, değiştirme
Talimgah : Uygulamalı olarak subay adayı yetiştiren kuruluş
Tasavvur : Düşünme, zihinde canlandırma
Tayyör : Ceket ve etekten oluşan kadın giysisi
Tebarüz : Belirtme, gösterme
Tecessüs : Merakı gidermeye çalışmak
Teessür : Üzüntü, üzülme
Tefrika : Gazete ve dergide birbirini tamamlayan yazı dizisi
Tefsir : Yorumlama
Tekerrür : Tekrarlanma
Telakki etmek : Saymak, öyle kabul etmek, öyle anlamak
Temayül : Bir taraf yönelme, eğilim
Tenkil : Düşman veya zararlı kimselerin ortadan kaldırılması
Terkip, -bi : Birleşim
Teşrinievvel : Ekim ayı
Tevekkül : Kadere boyun eğme
Tezlil etmek : Bir kimseyi aşağılatmak, hakir bulmak
Timsal : Sembol, örnek, simge
Travers : Demiryolu raylarının altına enine döşenen, b.arme, ahşap, çelik gibi malzemeden yapılma kiriş
Uvertür : Operada perde açılmadan orkestranın çaldığı parça
Üstat : Bilim veya sanat alanında üstün bilgi ve yeteneği olan kimse
Vadi : Mec. Alan, konu
Vazıh : Açık, belli
Vehim, -hmi : Kuruntu, yersiz korku ya da yanlış düşünce
Vesvese : Şüphe, kuruntu, işkil
Yeis : Umutsuzluktan doğan üzüntü
Zabit : Rütbesi teğmenden binbaşıya kadar olan subay
Zatülcenp : Akciğer zarı iltihabı